23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • İzmir20°C
  • Ankara13°C

DARBE YORUMU BEKLEYENLERİ KIRMAYALIM

Av. Sercan Ergen

08 Ağustos 2016 Pazartesi 11:16

DARBE YORUMU BEKLEYENLERİ KIRMAYALIM.

Sercan Ergen 

15 Temmuzdan bu yana gelişen olayları değerlendirme vaktinin geldiğini düşünüyorum.

Öncelikle 15 Temmuz bir darbe miydi? Ya da bir kesimin deyimi ile tiyatro muydu?

15 Temmuz akşamı İzmir’de yaşayan birisi olarak bu konuda net fikir sahibi olamasam da takip eden sürede yazılı ve görsel basın ile sosyal medyada gördüklerimiz bunun bir tiyatro olma olasılığının olmadığını net olarak ortaya koymuştur.

15 Temmuz’un aktörleri kimlerdir?

Moda tabir ile Fetö müdür?

Yerel midir?

Özellikle ABD’nin dahli var mıdır?

Bunlara da farklı yanıtlar verilebilir. Fakat bütün yolların Fettullah Gülen’e çıktığı da çok açıktır.

Bu şahsın yaklaşık 20 yıldır ABD’de yaşıyor olması ve 160 tan fazla ülkede faaliyet gösteren 2000’den fazla okulu olması, basında okuduğumuz kadarı ile yaklaşık 30 milyar dolar paraya hükmetmesi, dünyaya yayılmış bir çok şirket, vakıf ve sivil toplum örgütü ağına sahip olması ve hatta ılımlı İslam projesi olarak tüm dünyada kabul görmesi yalnız başına bırakılamayacak kadar önemli olduğunun hatta bu boyuta yalnız başına gelmesinin de imkansız olduğunun bir göstergesi gibi, varın gerisini siz düşünün.

Ben Hollywood filmlerini severim seyrettiğim filmlerde katil daha sonra mutlaka cinayet mahalline dönüyor.

Darbe gecesi ve sonrasında yaşananları bir düşünürsek sanki ipuçları var gibi.

ABD Genelkurmay başkanının ziyareti bana bunu anımsatmadı desem yalan olur.

Neyse 15 Temmuz sonrası yaşanan ve yukarıda bazılarına değindiğim çekişmelerin içinde çok fazla kaybolmamak lazım. Büyük resmi ıskalıyor insan o zaman.

Gelin biraz daha geriye gidelim.

2003 yılındaki 1 Mart tezkeresini unutmayalım.

ABD’nin beklide bizden aldığı ilk ciddi hayır cevabıydı bu.

Bunu unuttuklarını hiç sanmıyorum.

Türkiye’nin bir hayırla bağlı olduğu uluslararası sistemden ve ABD’nin dost ve müttefikliğinden!

çıktığını iddia etmek elbette doğru değil ama bu ABD’de bize karşı güvenilirlik ve kritik zamanda kullanılabilirlik açısından bir soru işareti doğurdu.

Biz toplum olarak uluslararası bir olay aleyhimize geliştiği ya da başka bir ülkede hoşumuza gitmeyen bir karar alındığında üç beş gün mallarını almayalım falan gibi eylemler yapıyoruz ama bu tepkilerin karşı taraf açısından tebessüm ettirmek haricinde bir karşılığı olmuyor.

Birkaç ay içinde de zaten unutuluyor. Fakat Diğer devletlerin tepkisi ve tepkinin sonucu bazen 10 yıllar bazen daha sonra alınabilecek şekilde uzun vadeli politikalara dayanabiliyor.

O zaman olaylara tarihsel bir perspektif ile bakmamız gerektiği kanaatindeyim.

Ergenekon ve Balyoz davaları çoktan tarihimize geçti mesela. Davalarla ilgili halk siyasi düşüncesine göre kutuplaştırıldı.

Tamir edilemez mağduriyetler doğdu.

En önemlisi askerlik kurumu ve adalet sistemi hırpalandı.

İzmir de askeri casusluk davası görüldü mesela meslektaşlardan bizzat dinlediğim davada elle tutulur hiçbir şey olmadığıydı.

Şahsen tanımasam soru işareti koyacağım ama sonuç ortada. Askerlik kurumu hırpalandı.

Gezi olaylarında olay başlangıcına göre farklı noktalara geldi.

Olay son zamanlarında sadece AKP karşıtlarının gösterisine, direnişine döndü. Maalesef hayatını kaybedenler oldu.

Halk yine siyasi düşüncesine göre taraf aldı.

Taraflar arasındaki uçurum daha da derinleşti.

Zaten halk arasında güvenilirliği çok az olan siyaset kurumu tüm aktörleri ile hırpalandı. Mahkemelerin nerede ise kararları kabul edilmez hale geldi.

Daha sonra 17-25 Aralık olayları bir takım iddialar, belgeler insanlar siyasi düşüncelerine göre taraf oldu. Memleketin tüm kurumları hırpalandı.

Arada çıkan kasetlerle dizayn edilen siyaseti, Uludereyi, Alman vakıflarını, açılım denemelerini, Rus uçağının düşürülmesini, Suriye politikasında ABD’nin Türkiye’yi yolda bırakıp aptal duruma düşürmesini, AB uygulamalarını, Nato’yu, Mavi Marmara’yı, Haziran seçimlerinden sonra olan patlamaları, tüm batı bloğunda Tayyip Erdoğan karşıtlığının daha görünür hal almasını ve pasif halden aktif hale dönüşmesini hiç anmıyorum bile.

En son 15 Temmuz’da yaşanan olaya geldik. Rivayet muhtelif. Darbe diyenler, senaryo diyenler, aslında darbe değil başarısız bir darbe hedeflendi diyenler vs birçok söylenen var.

Bunların doğruluğu ya da yanlışlığı bir yana yukarıda saydığımız olaylarla zaten yaralanan ordu bu sefer hayatındaki en büyük darbeyi aldı. Ordudan atılan general, amiral sayısı 150’yi buldu.

Önceki ihraçlarla ele alındığında ordu hem nicelik hem nitelik açısından problemli bir döneme girdi. En önemlisi halk ile karşı karşıya getirildi. Bu daha önce olmamıştı. Halkın en güvendiği kurum olan ordu güvenilirliğini yitirdi.

Ülkenin tüm kurumlarına bir saldırı, bir itibarsızlaştırma ve güçsüzleştirme söz konusu. Her zamanki paranoya ile bunun dış mihrakların işi olduğunu söyleyebiliriz. Ama sanki biz içerden de gereğini yapmıyor ateşe odun taşımaya devam ediyormuşuz gibi.

15 Temmuz bu saldırıların son noktası önceki alışkanlıklarımızı ve davranış biçimlerimizi sorgulamaz ve değiştirmezsek sonucun iyi olabileceğini söylemek mümkün değil. Nitekim hem iktidar hem muhalefet bunun biraz farkında gibi hareket etmeye başladı son günlerde. Birlik mesajı ve beraber hareket etmenin çok önemli olduğu günler yaşıyoruz.

Bugün gelinen noktada siyasi alışkanlıkların bir kenara bırakılması gerekliliği çok açıktır. İktidarın diktatör görüntüsü veren uygulamalarından vazgeçmesi, kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan ve kendisinden hoşlanmayanları dinlemesi, muhalefetin sebepsiz her şeye karşı tutumundan geri adım atması, çok elzem haldedir.

Elimizde tüm yapılanması, siyaseti, cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanı, meclisi, askeri, polisi, hakimi, savcısı, doktoru hırpalanmış bir devlet, laik-dinci, Kürt-Türk, Alevi-Sünni Akp’li-Chp’li vs diye bölünmüş bir halk var. Teşbihte hata olmaz grip olsak ölecek durumdayız.

Bulunduğumuz coğrafya itibarı ile güçlü devletiniz, güçlü ordunuz olmazsa halk en azından zor dönemlerde beraberlik gösteremezse öyle BM, Avrupa Konseyi, AB, Nato üyeliği, gibi uluslararası kurumlar da sizi kurtaramaz. Kurtarmaz.

Bu ahval ve şeraitte hala durumu; Tayyip darbe yaptı. Orduyu kaldıracağım demişti kaldırdı. Fettullah mehdidir. Chp darbecidir. Tüm olaylar Kürtlere karşı senaryodur.

Ergenekonla ordudan Atatürkçüleri ve Alevileri attılar şimdi kalanları temizliyorlar. Bütün siyasetçilerin boy boy fotoğrafı var hepsi Fetöcüdür.

Başımıza ne geldi ise Akp’den geldi. Memlekette muhalefet yok bunlar onun için oluyor gibi cümlelere bağlayan, bu ve benzeri cümlelerle açıklamaya çalışanlar var.

İşin daha da kötüsü gündelik hayatını bu düşüncelere göre düzenleyenler var. Arkadaşlığını, işini, alışverişini, devlet dairesindeki işini, bu bakış açısı ile yapanlar var.

Yukarıda değindiğim gibi bugün birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan zaman. Biri eline sopa almış bize devamlı vuruyor. Biz ne oluyor kim bu diyeceğimize, birbirimize saldırıyoruz. Komaya girmiş durumdayız hala daha birbirimiz suçlayıp duruyoruz.

Tüm eski alışkanlıklarımızı düşüncelerimizi unutup, beraber olma vakti bugün.

Siyasi fikir, din, ırk, dil, mezhep, gelir vs ayırımı gözetmeksizin beraber olmalıyız.

Devleti tüm kurumları ile liyakat esasına dayalı yeniden yapılandırmalıyız.

Bir kere daha acı tecrübe ile önemi anladığımız Cumhuriyeti, demokrasiyi, laikliği esas alarak tüm devlet kurumlarını güçlendirerek modern normlarda yeniden tesis etmeliyiz.

En önemlisi bunu birlikte yapmalıyız. Yoksa biçilen elbisenin vücuda uymadığını cumhuriyetin 100. Yılına yaklaştığımızda bugün bir kez daha gördük.

Bunları yapmazsak ne birbirimize düşecek ne de hesap sorabileceğimiz bir ülke kalmayacak gibi görünüyor.
 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.