21 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • İzmir20°C
  • Ankara14°C

ATAMIN İZİNDEN KAFİLELERLE

Cevat Yıldırım

29 Ağustos 2016 Pazartesi 10:14

ATAMIN İZİNDEN KAFİLELERLE 

Çocukluğumda Güzelhisar’da Özbey’in kahvehanesinin batı duvarında kocaman düşünen bir Atatürk resmi vardı.

Dedelere sordum: -Bu resim Atatürk’ü neredeyken gösteriyor? Dediler: Atatürk Kocatepe’ye çıkarken resmedilmiş. İzmirli bir ressam köye geldiğinde İsmail Özbey’in isteği üzerine kahvehanenin batı duvarında nakşetmiş.

Çocuk aklımla kendime soruyordum. Atatürk’ün eli niçin çenesindeydi. Acaba ne düşünüyordu.

Tarih derslerinde öğrendik ki, İhtiyarların Seferberlik dediği I.Dünya Savaşı sonunda Avrupalı büyük devletler bize Mondros Silâh Bırakışması adı altında bir antlaşma imzalatmışlar.

Çanakkale’de onları boğazlardan içeri sokmadığımız halde antlaşma koşullarına göre ellerini kollarını sallayarak Osmanlı Devletinin başkentine girmişler.

İstanbul’a sürüler halinde dolmuşlar. Yetmemiş yurdumuzun birçok yerine kendi malları gibi girmişler.

Daha önce Osmanlının bağımlısı olan Yunan Devleti askerlerini gemileri ile İzmir’e taşımışlar.

Yunan politikacıları Büyük Yunanistan hayaliyle Anadolu’muzun içine dalmışlar.

Suçsuz, günahsız insanları hırpalayıp öldürmüşler. 

Çanakkale’de önemli başarılar kazanmış Mustafa Kemal isimli komutan, yurdumuzdaki vilayetlerden seçilen kişileri Ankara’ya çağırmış.

Ankara’da toplanan milletin temsilcileri yurdumuzdaki yabancıları dışarı atmak için çareler aramış.

TBMM Mustafa Kemal başta olmak üzere önce İnönü, Sakarya Savaşları ile emperyalistlerin ülkemizde ilerlemelerini durdurmuş, tamamen çıkmaları için hazırlıklar yapılmış.

Son olarak 26 Ağustos 1922 günü Afyon yakınlarında Yunan askeri güçlerini yok etmek için Büyük Taarruz başlatılmış.

Mustafa Kemal’in Başkomutanlığında Kütahya yolunda Dumlupınar mevkiinde emperyalistlerin kuklaları Yunan ordusu çember içine alınmış.

İzinsiz yurdumuza dolan yabancı askerlerin çoğu esir alınmış, kaçabilenler İzmir’e doğru kovalanırken, Atatürk Türk askerine; “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini vermiş.

Anlattığım gibi çok basit değildir savaş. Yurttan son yabancı asker ayrılıncaya kadar 2543 şehit verildi. Bunların 146’sı subay, 2397’si erdi.

Babamın bu dünyadan ayrılışından sonra not defterinde;  Dumlupınar, Dumlupınar suyun Kevser, Armağanın Büyük Zafer. Şeklinde bir marş yazılıydı.

Büyük zafer nasıl kazanıldı?  

Dumlupınar nedir, nerededir?

Hep merak ederdim.

25 Ağustos 2016 tarihinde İzmir’den iki otobüs dolusu insan yola çıktık.

Belli mola yerlerinden sonra Dumlupınar adı verilen kasabaya vardık.

Sol tarafa dönerek Dumlupınar şehitliğine yürüdük. Tepedeki Mehmetçik anıtını gördük.

Oradan 20.000 Yunan askerinin esir alındığı toprakları izledik.

Aşağıda şehitlikte 46 yaşından, 8 yaşına kadar, toprak altında yatan şehitlerimizin isimlerini okuduk.

Foça grubu olarak altı nefer saygı duruşuna geçtik.

Kim bilir doksan dört yıl önce burada ne kanlı boğuşmalar geçti?

Arkasından Altıntaş şehitliğini gördük.

Hemen sonra Büyükaslıhanlar ve Küçükaslıhanlar köylerine doğru şoförümüz rotayı değiştirdi.

Büyükaslıhanlar şehitliğindeki Mehmetçik heykeli uzaktan masallarda geçen dev bir insanı andırıyordu.

Yanına vardığımızda normal ölçülerde olduğunu anladık.

Al bayrağımız akşamın alaca karanlığını yırtarak seyyahlara yol gösteriyordu.

Osman Amca babası ve diğer yaşlılardan duyduğu savaşı dün görmüş gibi bize nakletti.  

Şehitlikte Menemenli, Tireli, Kastamonulu Erzurumlu, Urfalı yan yana yatıyordu.

Bu güzel yurt tüm Türkiyeli askerlerle kazanıldı. Doğu ve Güneydoğu’da bu ayrılık tohumları niye? 

Emperyalistler yüzyıl önce başlattıkları ayrıştırma, işgal ve sömürme işlerini şekil değiştirseler de aynı kafa, aynı mantıkla Anadolu topraklarında ve Orta doğuda sürdürmekte; insanları birbirine kırdırmaktadır.

Bu yurdun sınırları kanla çizilmiştir. Şimdi barış gerek, sevgi gerek. Bu yurdun verimliliği hepimize yeter. 

Zafer Tepeyi ve atalarımızın bize bıraktığı toprakları sevgi yumağı ile gezerken Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkomutanlık Meydan Muharebesini idare ettiği yeri izledik.

Çok duygulandık. Burada emperyalist ordulara büyük darbe vurulurken, sevinç, gözyaşı, üzüntü, ter, emek birbirine karışırken Türk askerinin iyi yönetilirse dünyanın en büyük askeri olduğunu bir kere daha yüreğimizde hissettik. 

Saat yirmiyi geçiyordu. Savaş planlarının çizildiği, Afyon Şuhut kasabasına vardık. Karnımızı doyurduk. Atatürk’ün Büyük Taarruz Karargâh Evini ziyaret ettik.

Halil Kaptan kapıda beni fotoğrafladı. Ev iki katlıydı. Sokak tarafından girilince büyük bir salonla karşılaşıyorsunuz.

Tahtalar sakız gibi ardıç kokuyor. Duvarlar kalın. İkinci katta sağdan ilk oda harem, karşıda çocuk odası ve sandık odası var.

Köşe taraftan dış yöne bir kapı açılıyor. O tarafta banyo, seyis odası, hizmetçi odası gibi odalar ve avluya inilen merdiven sahanlığı var.

Tekrar içeriye dönersek, solda ilk büyük oda Mustafa Kemal’in yatak odasıydı.

 Batı kısımda yatak odasının yanı başında çok büyük bir oda daha var ki, Yunan cephesine yapılacak saldırı burada konuşulmuş.

Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, I-II. Ordu Komutanları taarruzu ve son hazırlıkları burada görüşmüş.

Kasabanın varlıklı ailelerinden Veli Ağa’ya ait adı geçen ev şimdi müze olarak merak eden seyyahların gezmesine açılmış durumdadır. 

 Karanlık gecede saatler 23’ü gösteriyordu. Az sonra Büyük Taarruz Yürüyüşüne başlayacaktık. Çakırözü köyünün içine varıverdik.

Demir kapılar, teller, ahşap çitler vb. engeller sıralanmış. Hareket edecek grupları tek tek, askerler, kadın polisler yokladıktan sonra demir kapılardan köy meydanına girer girmez, askerimiz bize taşıyacağımız birer Türk bayrağı armağan etti.  

Meydandaki tören, köy düğünü müydü, yoksa kurtuluş şehitlerinin düğünü müydü sormaya fırsat kalmadan İzmir kafilesinin peşinde yollara düştük.

Köy içinde yer yer videodan Kurtuluş Savaşı filmleri gösteriliyordu.

İlk noktayı geçerken askerler ve görevli gençler bize çay, soda ve ayran ikram etti.

Torbalarımıza nevaleyi koyarak ana gruptan ayrılmadık.

İlk adımlar birlikte atıldığında hepimizi bir heyecan kapladı. 

Ben bizim kafileyi coşturmak için. “İzmir’in dağlarında çiçekler açar”  Altın gümüş ordu sırmalar açar,”dediğimde bana yakın olan Hakan Bey, Şeniz Hanım, Halil Bey, Meral Hanım, Nevzat Bey ve Cenk de katıldı. Arka taraftan başka bir gruptan “gençlik marşı” sesi geldi.

Kimisi de “Şu dalmadan geçtin mi” derken marşlar birbirine eşlik ediyordu.

Böyle neşe içinde ilk iki kilometreyi geçtik. Orada bir ışıklı merkez, (dinamo ile aydınlatılan) nöbetçi asker ve çöp kutusu vb. vardı.

İlk noktayı geçerken tecrübeliler, nefesinizi dikkatli kullanın, yolumuz uzun dediler.

Askere sorduğumuzda parkurun 16,5 km olduğunu söyledi.

Bacaklarda hafif kasılma olsa da dördüncü km.yi de rahatlıkla geçtik.

Kafilemiz gittikçe çoğalıyordu.

Yollar karanlıktı. Bazı arkadaşların telefon ışıkları ateş böceği gibi parlıyor neşe saçıyordu.

Altıncı km.den sonra kafile kalabalıklaştı. Burada üç dakika dinlendik. 

Gece karanlığında asfalt fakat yokuş yol bir aydınlanıyor, bir kararıyordu.

İşte o anda Atatürk’ün ve karargâhının buralardan geçişini aklıma getirerek kendime başaracaksın diyordum.

Sanırım, diğer arkadaşların da kendini motive edecek bir yolu vardı.

Yanımda bazen Karşıyakalılar, bazen Gaziemirliler yürüyordu. Sekizinci km.de su içtik. 

Hava oldukça serindi.

Yukarı çıktıkça şimşekler çakmaya başladı. Saatler ikiye yaklaştı. Şeniz, Meral Hanımlar ile Hakan Bey birlikte, bazen de dizi halinde yürüyorduk.

Yağmur çiseliyordu. Onuncu km.de jandarma arabasına binenler oldu.

Bize ter, yağmur vız geliyordu. Burada kafileler arttı. Şuhut’un ve yakın ilçelerin gençleri coşku ile önümüzden, yanımızdan yürüyordu.

Burada Şuhut Avcılar Derneği yürüyüşçülere sucuk ekmek ve çay ikram etti..

Yolumuz daha çoktu. Yağmur da incecikten saçaklarını salmıştı.  

Hakan ara sıra bana –Hocam iyi misin diye seslendiğinde kendimi yeni uyanmış gibi hissediyordum. —Sağ ol kardeşim, Kafilemiz saat üçe gelirken Kocatepe düzlüğüne vardı. İşte o dakikalar Mustafa Kemal’in komutanlara saati sorduğu andı.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.