BİZİM KAPTAN
Cevat Yıldırım / Ege Hakimiyet Gazetesi
Babam, arkadaşı kılavuz kaptanın konusu geçtiğinde “bizim kaptan” derdi. On iki yaşlarımda iken yine bize gelmişti. Annem hoş geldin İsmail Kaptan diye hitap ettiğinde;
—Anne onun adı İsmail mi? Diye sordum. Annem gülümseyerek başını salladı. Demek ki asıl adı İsmail’miş. Son yıllarda ondan bahis açıldığında babam “çok dürüst, bir o kadar da gururlu bir adam” derdi.
Okuldan henüz döndüm. Babam anneme bu topraklara geldiği günleri anlatıyordu. Kulak verdim.
— A. Kentine kasaba demek için bin şahit gerekti. Tüm evlerin üstü eski kiremitti. Birkaç da toprak damlı hane vardı. Evlerin ve diğer binaların sıvaları dökülmüş, doksanlık ihtiyarın dişlerini andırıyordu. Batmanlılar ve Siirtliler çok önceleri gelmiş. Rafineri ve Petkimin inşaatında çalışıyorlardı. Bizim yöreden malzeme getirdim. O tarihlerde burada liman yoktu. İskele yapılıncaya dek açıkta demir atardık. Tayfalarla kasabaya indiğimde yiyecek alacak dükkân bulamadım. Güney Doğulu işçiler ücretlerini alamadığı için vaziyetleri kötüydü. Yarı aç, yarı tok geziyorlardı. Birkaçına çay ısmarladım. Bakkaldan ekmek peynir alıp, uzattığımda önce almak istemediler. Fakat açlık sofuluğu bozarmış. İçlerinden biri sağ ol diyerek aldı. Yanındaki arkadaşlarına bölüştürdü. Kıtlıktan çıkmış gibi yediklerini unutamam. Babama:
—Bırak Petkimin kuruluşunu, bizim kaptan da seninle mi geldi, deyiverdim. Babam önce sözünün arasına girilmesine şaşırdı. Şöyle gözlüğünün üstünden beni süzdü.
—Bizim kaptan benim emekliliğime yakın bu kasabaya geldi. O iyi bir kılavuz kaptandır. Sana onun daha önceki yaşantısından bazı bölümler anlatayım. Babam şöyle bir kendini düzeltti. Koltuğa yerleşti. Annem de kahvesini önüne bıraktı. Kallavi fincandan bir yudum alıp hürpletti. Annem de karşıya oturdu.
— Bizim Kaptan’ın ilk işi tankerlerdedir. Irak savaşı sırasında Büyük Hun tankerinde çalışmış. O günleri acı ile hatırlardı. O tankerden ayrıldıktan on beş gün sonra tanker bombalanmış. Üç arkadaşı dünya hayatını terk etmiş. Birçoğu da yaralanmış. Zihnine düştükçe arkadaşlarına yüreğinin derinlerinden gelen bir duyguyla dua eder, ötelerde iyi makamlar dilerdi. Bir macerasını daha anlatayım ki onu daha iyi tanıyabilirsin
. Babam bir bardak su istedi. Tekrar anlatmayı sürdürdü.
—İngilizlerin desteğiyle Yunanistan’ın Volos limanından kalkan gemi ile mitolojik sefer olarak Kolkhis adı verilen ülkeye gidilecekmiş Argonotlar efsanesi çok ilginçtir. . Bizim Kaptan da o sırada Akdeniz’de dolaşıyormuş. Ani bir karar ile Çanakkale’ye gelmiş. Müracaat etmiş. Çanakkale’de gemiye binmiş. Sefere katılanlarla birlikte İstanbul’a gelmiş. Deniz yolculuğunda bazı konular hoşuna gitmediği için mitolojik serüveni tamamlamamış. Tüm Ege Denizini boydan boya ilkçağın benzeri gemi ile geçmek hayal dünyasında insanı kim bilir nerelere taşırdı? Kaptan bazı konuşmalarında bu seferden övünçle söz ederdi.
—Baba kimdir bu Argonotlar?
—Azra Erhat’ın anlatımına göre; Argonotlar Troya efsanesinden önce yaşayan kahramanlarmış. Bu hikâyeyi ilk olarak Rodoslu Apollonias anlatmış. Kral Athamas’ın çocukları Phriksos ile Helle’yi altın tüyleri olan mitolojik koç sırtına atmış. Kolkhis ülkesine götürmüş. Anneleri Nephele (bulut) oğlunun kurban edilmesine dayanamamış, zira Kral Athamas’ın ikinci eşi İno’nun kışkırtmasıyla çocuğunu yeraltı dünyasına göndermek istemiş. Nephele’nin ana yüreği buna dayanır mı? Posedion ile Theophene’nin birleşmesinden doğan Altın Postlu Koç’u yardıma çağırmış. Koç uçarak giderken Helle isimli kız dengesini kaybederek suya dalmış. Çanakkale Boğazı Marmara ile Ege Denizi’ni birleştiren bir suyoludur. Kız bu suyun içine düştüğünden, o tarihten sonra Çanakkale Boğazına Helen dünyası ve ilkçağın yazarları Hellespontus adını vermişler. Daha iyi anlamak istiyorsan adını verdiğim yazarın “mitoloji sözlüğü”nü kütüphaneden bul ve oku.
—Baba bizim kaptan keşke seferi tamamlasaydı. Ayrıca onun oturduğu kıyı kentine git sor. Yok gitme. Yakında buraya gelecek soruver, bakalım nasıl anlatacak.
—Hüseyin Kaptan biraz dinlendikten sonra, İsmail Kaptan’nın başka bir macerasını anlatacaktı. O, çok usta bir kılavuz kaptandır. Diye söyleyince meraklıyım ya.
—Baba macerayı sonra anlat. Şimdi bana kılavuz kaptanlığı anlatır mısın?
—Oğlum sen her bir şeyi ivedi biçimde öğrenmek istiyorsun.
Bu kasabada kılavuz kaptanlık Tüpraş limanında yapılır. Limana dışarıdan mal getiren gemilerin iskeleye yanaşıp mallarını boşaltması gerekir. Yabancı kaptanlar limanın ölçüsünü bilemezler. Ayrıca dipte kaya mı, demir mi, kablo mu var hiç anlamazlar.. Ancak bu işlemi limanı iyi tanıyan bir kaptanın yapması gerekir. Bizim kaptan limanı tanıdığı gibi her türlü gemiyi, büyük-küçük fark etmez hepsini kullanmayı becerir. Köprüsüne çıktığı geminin kaptanı ile görüşüp, idareyi ele alır. En usta biçimde yük alacak ya da yük indirecek tekneyi iskeleye yanaştırır ve halatlarla bağlatır. Kılavuz kaptanlık, bilgi, beceri, tecrübe ve hızlı karar verme yetisi ister. Bizim İsmail kaptanda bunların hepsi var. Aliağa limanında çalışması on beş yılı geçti sanırım.
O sırada annem komşuya götürdüğü yiyeceği vermiş dönüyordu.
—Çabuk toparlanın. İsmail kaptan geliyor. Elinde iki tane siyah poşet var. Kaptan bahçe kapısından içeri girince torbaları yere bıraktı. Kapının ziline el atmadan kapıyı açtım. Babam kapıya doğru yaklaştı.
—Hoş geldin İsmail Kaptan deyip boynuna sarıldı. Annem de hepimize aşure getirdi. Tatlılar yenilince babamla İsmail Kaptan havadan sudan konuşmaya başladı. Ben odama geçtim.
Tekrar döndüğümde kaptanla babam limandan konuşuyordu. Yanlarına varmadan duvarın dibinden dinledim. İlk duyduklarım Pakistan ve Karaçi sözcükleriydi. Hafifçe yaklaştım. Babama;
—Oturabilir miyim?
Kaptan şu şekilde anlatıyordu.
—Palamar botuna binip Pakistan bandıralı geminin yanına yaklaştım. Kendimi köprü üstüne attım. Devamla;
—Pakistanlı kaptandan gemiyi teslim aldım. O da benim yanımda ayakta bekliyordu. Önümde liman içi haritası vardı. Çarkları ve makineleri kontrol edip, manevra yaparak iskeleye yanaşmaya çalışıyordum. Pakistanlı Serdar kaptan karşıda zeytinleri görünce
–Anar mı bunlar dedi. Demek ki Urduca dilinde anar ile Türkçedeki nar ne kadar benzeşiyor. Serdar kaptana nar ile zeytini anlatmak zordu. En iyisi birer fidan aldım. Kendisine hediye edeceğim.
Babam İsmail Kaptana,
—İyi yapmışsın dedi. Kaptan:
— Zeytin ölmez ağacıdır. Tanrıça Athena Atına kentini kurarken yere sapladığı mızrağının çukurundan zeytin ağacını çıkartmış. Deniz Tanrısı Poseidon’u yarışma dışına atmıştır. Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele de nar ağacını kutsal saymış. Yanında daima bulundurmuş. İnsanlara bereketin sembolü olarak sunmuş.
Babam;
— Desene kaptan Pakistanlı dostumuza iki tane Tanrı meyvesi gönderiyorum
Babam fidanları arabanın arkasına koydu. Ben de arka koltuğa kuruldum. Babam arabayı limana doğru sürerken radyonun düğmesini çevirdi. Aletin içinden çok hoş bir türkü duyulmaya başladı.
“Şu İzmir’den (Aman) çekirdeksiz (Efem de) nar gelir.
“Sırma cepken (Cepken) ince bele (Efem de) dar gelir”
Cevat YILDIRIM.
Açıklama:1. Aliağa civarında görülen ilk Türk Denizcisi Çaka Bey’dir. (11.y.yılsonu) 2.Daha sonra Aydınoğlu Umur Bey ve Saruhan oğulları’ndan Süleyman Bey’in bu yöredeki denizlere geldiği bilinmektedir. (14.y.yıl ortası) Saruhan oğlu Süleyman Bey, denizciliğe Aliağa(Güzelhisar kazası) topraklarında başlamıştır. 3.Menemenli Mehmet Reis (16.y.yılsonu, ünlü haritacıdır.) 4. Garip bir kaptan: Haydar Kaptan (Garip soyadıdır) Cumhuriyetin ilk yıllarında Foça’dan gelip Aliağaçiftliği’ne yerleşmiştir. Uzun süre Aliağa körfezinde balık avcılığı yapmıştır. İskele civarındaki balık pişirme evinde Aliağa halkını ve gelenleri balıkla doyurmuştur.
Yukarıdaki öykü ile onları da anıyorum. Ruhları şad olsun. 30 Kasım 2016
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.